
CADI AVI
Kutsal Roma İmparatorluğu tarihinin en büyük veba salgınlarından birinin yaşandığı 1600’lü yılların ilk çeyreğinde Kral II. Ferdinand’ın emri ile Kilise, bu melun hastalıkla savaşmak üzere Papaz Valentin’i görevlendirmiştir. Valentin, bir hekimden ziyade, kiliseye aşırı derecede bağlı ve kara büyünün kökünü kazımaya yemin etmiş bir din görevlisidir. Vebanın kaynağını bulmak için yaptığı uzun araştırmalar onu Dresden kırsalında küçük bir köy olan Mephia’ya götürmüştü. On dört yıldır veba ile kasıp kavrulan bu köyde halk vebadan, on altı kuşaktır büyücülükle uğraşan ve rivayete göre kadim kitabı elinde bulunduran ailenin sorumlu olduğundan emindir. Suçlu da bulunmuştur, doğumuyla beraber bu topraklara kara büyünün en habis hastalığını da getiren ailenin en küçük ferdi Bianca.. O uzun koyu siyah saçlarını, donuk bakışlarını ve soluk suratını gören herkes onun kara bir cadı olduğundan emindir. Valentin, Bianca’nın bedenini yakıp ruhunu huzura kavuşturmadan önce emin olmak için onu kilise adına yargılamak ister. Buna göre kızın ayağına taş bağlanıp göle atılacaktır. Eğer boğulursa cadı olmadığı anlaşılacaktır. Fakat boğulmazsa onun cadı olduğu ortaya çıkacak ve ruhunu huzura kavuşturmak için bedeni yakılacaktır. Kız göle atılır ve boğulur. Fakat olay gecesinin şafağında Mephia’yı kaplayan kara bir bulut ve çığlık sesleri en uzak köylerden bile fark edilmiştir. Civar köylüler Mephia’ya geldiklerinde köyün küle dönmüş cesetlerle dolu olduğunu görür. Mephia köyü artık lanetlidir..
Aradan dört yüzyıl geçmesine rağmen bölgede hala yerleşim yoktur. Mephia köylülerinin ruhlarının hala etrafta dolaştığı ve huzur aradıkları rivayetleri vardır. Köye yolu düşenlerin kulaklarının kanadığı ve geçici bir süre hafıza kaybı yaşadıkları bilinmektedir. Hatta bir rivayete göre Hitler’in de çocukken bu köyden geçtiği söylenir. Bölgedeki yaygın inanca göre cadı hala yaşamaktadır. Mephia köylülerinin ve Papaz Valentin’in ruhlarının huzura kavuşması için cadı öldürülmelidir.
